Sertleşme bozukluğunda tedavi
Türkiye’de bilinen boşanma sebeplerinin %20’sini erkek cinsel sorunları oluştururken boşanmaya sebep olan erkek cinsel sorunlarının başında da sertleşme bozuklukları geliyor. Gerçekte çiftlerin boşanma gerekçeleri ‘şiddetli geçimsizlik’ olarak bilinse de yapılan çalışma ve araştırmalar boşanmaların %50-60’nın cinsel sorunlar nedeniyle olduğunu gösteriyor.
Sertleşme Bozukluğu (Erektil Disfonksiyon) yaşayan kişiler kimi zaman farklı sebeplerle doktora başvurmakta gecikebiliyor. Her ne kadar kişisel bir sağlık sorunu olarak görülse de, serleşme sorunları, gerek aile yaşantısı gerek sosyal yaşantı anlamında kişiyi farklı duygulara sürükleyebiliyor, hatta zamanla depresyon ve kaygı bozukluğuna sebep olduğu gibi iş, aile ve sosyal hayatı da olumsuz etkileyebiliyor. Bu durum, hastanın fiziksel ve psikolojik açıdan bir çöküntü yaşamasına sebep olabiliyor. Bazen de erken dönemde teşhis edilip önlem alınabilecek bir takım kalp-damar hastalıklarının habercisi olabiliyor.
Günümüzde tedavi hedef odaklıdır, sorunun etyolojisinden çok başvuran kişi veya çiftin gereksinimi ve tercihi ön plana çıkmaktadır. Erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde de etkili olarak kullanılabilen ve önemli bir yan etkisi olmayan güçlü ilaçlar vardır. Bu ilaçlar fosfodiesteraz tip 5 inhibitörleri olarak bilinirler. Sildenafil, tadalafil, vardenafil bu ilaçların en bilinenleri olup en yeni eklenen ise udenafildir. Sertleşme sağlamada ve şikayeti gidermede gerçek ve tıbbi güvenilirlik sağlasalar da ilaçların, altta yatan problemlerin olumsuz etkilerini gidermede faydası yoktur.
Başarısız ilaç tedavilerinde:
-yanlış zamanlama
-doz ayarlaması yapılmaması
-aşırı alkol/ yağlı yiyecekler
-partner ile ilgili sorunlar
-yetersiz cinsel uyarı
-libido kaybı
-etylojik nedenler mutlaka dikkatlice yeniden gözden geçirilmelidir.
Sertleşme sorunu yaşayan erkeklerin partnerlerinde görülen cinsel sorun ve bozukluklar, literatürde çok ihmal edilmiş bir konudur. Sertleşme sorunu bulunan kişilerin eşlerinde cinsel işlev bozukluğu görülme oranları %60 civarındadır (bu oranın yalnızca %8′i sertleşme sorunundan önce mevcut). Bu tür çiftlerde tedavi – müdahale gerektirecek düzeyde, evlilik içi çatışma görülme oranı ise %40’dır. Aslında yaygın inanış, ‘Cinsel işlev sorunu yoktur; iki kişinin iletişim sorunu vardır.’ şeklindedir. İşte biz bu görüşe dayanarak diyoruz ki, iletişim sorunlarının ardından cinsel sorunlar gelebilir. Tedavide de ilk basamak, ilişkideki iletişimi geliştirebilmektir. Unutulmamalıdır ki evlilik yaşamı cinsel yaşamdan, cinsel yaşam ise evlilik yaşamından izole düşünülemez.
Psikolojik kökenli sertleşme sorunlarının tedavisinde ise tek tedavi yöntemi, cinsel terapi olarak bilinen yaklaşımdır. Bu yaklaşımın özünde, cinsel işlev bozukluğunun türüne özgül olarak geliştirilmiş tekniklerin, danışan birey ve çiftin özellikleri ve gereksinmelerine uygun bir biçimde uygulanması söz konusudur. Cinsel terapi sürecinde cinselliğin bir güç gösterisi olmadığı, cinsel birleşmenin bir görev gibi önceden belirlenmiş programlar içinde gerçekleştirilmesinin yanlışlığı ve eşlerin cinsel problemlerini korkmadan, utanç duymadan ve açık yüreklilikle konuşmaları üzerinde durulur. Tedavi oturumları sırasında birey ve çiftlere sorunlarının çözümünde kullanabilecekleri teknikler ayrıntıları ile anlatılır ve bir sonraki terapi oturumuna kadar yürütecekleri aktiviteler aşk oyunları adı altında ev ödevleri biçiminde verilir. Bilişsel – davranışçı tekniklerin ağırlıklı olarak kullanıldığı bu tür tedaviler, bu konuda eğitim almış ve uzmanlaşmış profesyoneller tarafından yapılmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak uygun ya da yeterince eğitim almamış hekimlerin, kendilerine danışan birey ve çiftleri mevcut sorunları konusunda bilgilendirmeleri, ayırıcı tanı yapmaları ve danışanları en çok yardım alabilecekleri ilgili bölüme yönlendirmeleri yeterli olacaktır.